Paris Anlaşması
Paris Anlaşması, temel olarak Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne dayanmaktadır ve Kyoto Protokolü’nün sona erme tarihi olan 2020 sonrası iklim değişikliği ile mücadele rejimini düzenlemeyi amaçlamaktadır.
Tarihsel sorumluluğu olmamasına rağmen Türkiye, kısıtlı kaynaklarını iklim değişikliği ile mücadelede kullanmaktadır. BMİDÇS kapsamında Ek-1 ülkesi olarak kabul edilmesine rağmen Türkiye iklim değişikliği ile mücadelede samimi kararlılığını göstererek Paris Anlaşması’nı imzalamıştır. Hızla gelişmekte olan bir ülke olarak Türkiye azaltım konusunda yüksek potansiyeli olan bir ülkedir fakat finans, teknoloji mekanizmaları ve kapasite inşası konusunda çözülmesi gereken sorunları bulunmaktadır. Türkiye kendisiyle benzer gelişmişlik seviyesine sahip ülkelerle eşit fırsatlara sahip olmayı istemektedir. Tüm bu veriler ışığında Türkiye’nin BMİDÇS kapsamındaki konumu mevcut gerçeklikle bağdaşmamaktadır. Türkiye, BMİDÇS kapsamında adil bir konumlandırmayla, küresel iklim eyleminde daha büyük ilerlemeler kaydetmeyi istemekte ve girişimlerde bulunmaktadır.
Sözleşmenin 25. Taraflar Konferansı 02 Aralık-13 Aralık 2019 tarihleri arasında İspanya’nın Madrid şehrinde gerçekleştirilmiştir. (https://unfccc.int/conference/un-climate-change-conference-december-2019)
Sözleşmenin 26. Taraflar Konferansı (https://unfccc.int/event/cop-26) 31 Ekim-12 Kasım 2021 tarihleri arasında Birleşik Krallık Başkanlığı’nda İskoçya’nın Glasgow kentinde gerçekleştirilmiştir.
Sözleşmenin 27. Taraflar Konferansı (https://unfccc.int/event/cop-27) ise 6-18 Kasım 2022 tarihleri arasında Mısır’ın Şarm El Şeyh kentinde gerçekleştirilmiştir.
Türkiye ile ilgili BMİDÇS Taraflar Konferansı kararları
COP27 (https://unfccc.int/cop27/auv)
26/CP.7
1/CP.16 (VI. Other matters)
2/CP.17 (VIII. Other matters)
1/CP.18 (VIII. Other matters)
21/CP.20
COP25 (https://unfccc.int/documents/210472)
Viyana Sözleşmesi ve Montreal Protokolü
Ozon tabakasını incelten maddelerin azaltılmasına ilişkin “Ozon Tabakasının Korunmasına Dair Viyana Sözleşmesi” 1985 yılında kabul edilmiştir. Sözleşmeyi takiben, ozon tabakasını incelten maddelerin kullanımının ve üretiminin kontrol altına alınmasını sağlamak üzere, “Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Montreal Protokolü” 1987 yılında kabul edilmiştir. Protokolde öngörülen azaltım taahhütleri zaman içerisinde daha ileriye götürülmüştür (1990, 1992, 1997, 1999 ve 2016). Bu güncellemeler, yeni maddelerin denetim altına alınmasını ve ek önlemlerin anlaşmaya dâhil edilmesini de içermektedir.
Türkiye Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Viyana Sözleşmesi ve Montreal Protokolü’ne 1991 yılında taraf olmuştur.
Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Viyana Sözleşmesi ve Montreal Protokolü ile ilgili ulusal ve uluslararası çalışmalar Bakanlığımız koordinasyonunda gerçekleştirilmektedir.
Montreal Protokolü, çevre konusunda oluşturulmuş en başarılı çok taraflı anlaşma olarak tarihe geçmiştir. 1990 yılında, Londra'da, gelişmiş ülkelerin katkıları ile oluşturulan Montreal Protokolü'nün Uygulanması için Çok Taraflı Fon (MLF) kurulmuştur. Montreal Protokolü 196 devlet ve Avrupa Birliği’nden oluşan 197 tarafın onaylamasıyla, Birleşmiş Milletler tarihinin evrensel olarak onaylanmış ilk anlaşma ve uygulanması nedeniyle olağanüstü bir uluslararası iş birliği örneği olarak kabul edilmektedir.
Montreal Protokolü, tarihte ilk defa, o dönem henüz kesinlik kazanmamış olan bilimsel sonuçlar ışığında, insan kaynaklı ozon tabakasını incelten maddelerin çok taraflı bir anlaşma temelinde kısıtlanmasını öngörmüştür. Ozon tabakası için uygulanan bu model, iklim değişikliği rejimine bir nevi emsal teşkil etmiştir. Bu kapsamda Montreal Protokolü, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (BMİDÇS) oluşturulmasında bir dönüm noktası kabul edilmektedir.
Bu çerçevede, 10/15 Ekim 2016 tarihleri arasında, Kigali’de gerçekleştirilen 28. Taraflar Toplantısı (MOP 28) sonucunda hidroflorokarbonlar, Montreal Protokolü listesine eklenmiştir. Kigali Değişikliği ile 2040’ların sonundan itibaren, Tarafların hidroflorokarbonları yüzde 80/85 oranında azaltması kararlaştırılmış, ülke grupları için azaltım takvimleri belirlenmiştir. 15 Kasım 2016 tarihinde kabul edilen ve hidroflorokarbonların aşamalı olarak azaltımını öngören Kigali Değişikliğiyle, 2100 yılı itibarıyla küresel sıcaklık artışında 0,5 °C’lik bir düşüş sağlanması beklenmektedir. 20/24 Kasım 2017 tarihleri arasında düzenlenen MOP 29’da, halonların gelecekte mevcudiyeti, elzem ve hassas durumlarda kullanımına dair istisnalar, enerji verimliliği ve hidroflorokarbonların bertaraf edilmesinde kullanılacak teknolojilere dair kararlar alınmış olup, hidroflorokarbonların azaltılmasına yönelik finansman rehberinde ilerleme sağlanmıştır.
Ülkemiz, Kigali Değişikliği’ne kadar Londra, Kopenhag, Montreal ve Pekin Değişikliği olmak üzere 4 Montreal Protokolü Değişikliği’ni kabul etmiş olup Protokolü başarıyla uygulayan ülkeler arasında yer almaktadır.
Montreal Protokolü ile ozon tabakasını incelten maddelerin sonlandırılması, bu gazların alternatifleri olan florlu sera gazlarının tüketimini özellikle iklimlendirme ve soğutma sektörlerinde hızla arttırmaktadır.
Kigali Değişikliği ile Montreal Protokol metni altında listelenen “Kontrol altına alınan maddeler” ekine çok güçlü sera gazı etkisi bulunan Florlu Sera Gazları (Hidroflorokarbon, HFC) eklenerek, tüketimlerinin belirli bir takvim çerçevesinde azaltılması hedeflenmektedir.
Kigali Değişikliği’nin uygulanması ile gerçekleştirilecek azaltım ile 2100 yılına kadar küresel sıcaklık artışının 0,5 °C düşürülmesi beklenmektedir.
Gelişmekte olan ülkeler (A5) kategorisinde yer alan ülkemiz, Montreal Protokolü’nün uygulanmasında başarılı ülkeler arasında yer almaktadır. Bu sebeple, ülkemiz Montreal Protokolü kapsamında HFC tüketimini 2024 yılında belirli bir referans değerde durdurmayı amaçlamakta olup ilk azaltımı ise 2029 yılına kadar gerçekleştirecektir.
Yine, ülkemiz gelişmekte olan ülkeler arasında yer alması sebebiyle, Montreal Protokolü altında Çok Taraflı Fon (MLF)’dan yararlanmakta olup Kigali Değişikliği’nin uygulanması ile de Çok Taraflı Fon’dan destek alacaktır.
Kigali Değişikliği’nin 4. Maddesi’nin yürürlüğe girmesi ile 2033 yılı itibari ile Değişikliğe taraf olmayan ülkelere ticaret kısıtlaması getirilecektir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 04.03.2021 tarihinde onaylanan Değişiklik; 28. Taraflar Toplantısı'nda Üzerinde Mutabakata Varılan Montreal Protokolü'ne Yönelik Değişikliğin (Kigali Değişikliği-2016) Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun 11 Mart 2021 tarihli ve 31420 sayılı Resm? Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
1995 yılından bu yana her yıl, protokolün imza tarihi olan 16 Eylül, "Uluslararası Ozon Tabakasının Korunması Günü'' olarak kutlanmaktadır.
Tehlikeli Atıkların Sınırlar Ötesi Taşınımının ve Bertarafının Kontrolüne İlişkin Basel Sözleşmesi
Sanayi atıklarının çevre ve insan sağlığına olabilecek zararlarına karşı, yönetimi, bertaraf edilmesi ve taşınımlarına ilişkin önlemler almak üzere uluslararası düzeyde sürdürülen çalışmalar kapsamında, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) bünyesinde hazırlanan “Tehlikeli Atıkların Sınırlar Ötesi Taşınımının ve Bertarafının Kontrolüne İlişkin Basel Sözleşmesi” 1989 yılında kabul edilmiş olup 1992 yılında yürürlüğe girmiştir. Sözleşmesi’nin ana amacı, tehlikeli ve diğer atıkların sınırlar ötesi taşınması, bertaraf edilmesi ve geri dönüşümünden doğabilecek tehlikeleri ortadan kaldırmaktır. Atıkların, sanayileşmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğru taşınması, Sözleşme’nin üzerinde durduğu en önemli unsuru oluşturmaktadır.
Basel Sözleşmesi, atıkların Taraf ülkeler arasında hareketi gerçekleşmeden önce bir ön bildirim yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Sınır aşan bir hareketin Basel Sözleşmesi’ne göre hukuki şekilde gerçekleşebilmesi için, ihracatçı devlet, ithalatçı devletin taşımaya ilişkin yazılı onayını almak zorundadır. Bu çerçevede, Sözleşme’ye Taraf olan her devlet, tehlikeli veya diğer atıkların ithalini ve ihracını yasaklama hakkına sahiptir.
Sözleşmenin başlıca amaçları arasında,
-Tehlikeli ve diğer atıkların sınırötesi hareketlerini azaltmak,
-Tehlikeli ve diğer atıkların oluştukları yere en yakın olacak şekilde çevreyle uyumlu olarak ıslahı ve bertaraf edilmesini sağlamak,
-Tehlikeli ve diğer atıkların oluşumunu (miktar ve olası zarar yönünden) minimize etmek
yer almaktadır.
Bugüne kadar Sözleşme’yi imzalayan 53, Sözleşme’ye taraf olan 183 ülke bulunmaktadır. Türkiye, Sözleşme’yi 22 Mayıs 1989 tarihinde imzalamış ve Sözleşme’ye 22 Haziran 1994 tarihi itibarıyla taraf olmuştur.
Bazı Tehlikeli Kimyasalların ve Pestisitlerin Uluslararası Ticaretinde Ön Bildirimli Kabul Usulüne Dair Rotterdam Sözleşmesi
Bazı Tehlikeli Kimyasalların ve Pestisitlerin Uluslararası Ticaretinde Ön Bildirimli Kabul Usulüne Dair Rotterdam Sözleşmesi’, çevre ve insan sağlığının korunması amacı ile yasaklanmış veya kısıtlanmış tehlikeli madde ve madde gruplarının ihracatı söz konusu olduğunda, o kimyasalın ihraç edileceği ülkeye, o kimyasalın ihraç edileceğine dair belli kurallar çerçevesinde bir bildirim gönderilmesi ve bu bildirimlerin gerçekleştirileceği sistemin kurulması zorunluluğu getirmektedir.
Sözleşme; kimyasalların özelliklerine ilişkin bilgi alışverişini kolaylaştırarak, ithalatı ve ihracatıyla ilgili ulusal karar verme sürecini oluşturmayı sağlayarak ve bu kararları Taraflara duyurarak; bazı tehlikeli kimyasalların, insan sağlığına ve çevreye verebilecekleri olası zararlardan korunmayı ve bu tür kimyasalların çevreyle uyumlu bir biçimde kullanılmalarını teminen uluslararası ticaretinde Taraflar arasında paylaşılmış sorumluluğu ve iş birliği çabalarını artırmayı amaçlamaktadır.
Sözleşme’yi imzalayan 72, Sözleşme’ye taraf olan 165 ülke bulunmaktadır. Türkiye, Sözleşme’yi 11 Eylül 1998 tarihinde imzalamış ve Sözleşme, 20 Aralık 2017 tarihi itibarıyla yürürlüğe girmiştir.
Kalıcı Organik Kirleticilere (KOK) İlişkin Stockholm Sözleşmesi
Stockholm Sözleşmesinin amacı; doğada uzun süre kalabilen besin zinciri yolu ile insan ve canlı organizmaların yağ içeren dokularında birikim yaparak insan sağlığı ve çevre üzerinde zararlı etkilere neden olan, tarımsal mücadelede ve çeşitli zararlı böceklere karşı kullanılan bazı pestisitlerin, sanayide kullanılan bazı kimyasalların ve sınai ve yakma işlemlerinin sonucunda yan ürün olarak ortaya çıkan bazı kimyasalların kullanılmasına, üretimine, ithalatına ve ihracatına yasaklama ve sınırlama getirmektir.
Birleşmiş Milletler Çevre Programı-UNEP tarafından hazırlanan ve kalıcı özellik göstermeleri sebebiyle çevre ve insan sağlığını olumsuz olarak etkileyen 12 kimyasal maddenin kullanılmasına yasaklama ve sınırlama getiren “Kalıcı Organik Kirleticilere (KOK) İlişkin Stockholm Sözleşmesi” Bakanlığımız tarafından 23 Mayıs 2001’de imzalanmış olup 14 Nisan 2009 tarihinde 5871 sayılı Kanun olarak (Resmi Gazete:14.04.2009, No.27200) TBMM’nin onayından geçmiş ve Bakanlar Kurulunca kabul ederek 30 Temmuz 2009’da yayımlamıştır. (Resmi Gazete:30.07.2009, No.27304). Sözleşme, 12 Ocak 2010 tarihinde Türkiye için resmen yürürlüğe girmiştir.
Cıvaya İlişkin Minamata Sözleşmesi
İnsan sağlığı ve çevre ve açısından olumsuz etkileri olan cıva, en tehlikeli ağır metallerden birisidir. Cıva ve bileşikleri geniş kullanım alanına sahiptir. Hava emisyonları ile atmosfere salınan veya yapılan işlemlerle buharlaşan cıva, bir süre sonra toprağa ve suya çökelmekte ve neticede beslenme zincirine girerek canlı hayatına zarar vermektedir.
20'nci yüzyılın ortalarında Japonya’nın Minamata Kenti’nde meydana gelen cıva zehirlenmesiyle cıva ve cıva bileşikleri ile bunlara ait atıklar, küresel kamuoyunun gündemine oturmuştur. Bu sebeple, cıva kaynaklı çevre kirliliğinin küresel ölçekte önlenebilmesine ilişkin çabalara katkı sağlanması amacıyla Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) liderliğinde “Cıvaya İlişkin Minamata Sözleşmesi” hazırlanmış olup, Sözleşme, 10-11 Ekim 2013 tarihleri arasında Japonya’nın Kumamoto kentinde, ardından da 9 Ekim 2014 tarihine kadar da Birleşmiş Milletler New York Merkez Ofisi’nde ülkelere imzaya açılmıştır. Minamata Sözleşmesi; Birleşmiş Milletler 69. Genel Kurulu genel görüşmelerinin açılışı kapsamında Japonya, İsviçre, ABD ve Uruguay’ın ev sahipliğinde düzenlenen "Yüksek Düzeyli Etkinlik" sırasında, Türkiye tarafından da 24 Eylül 2014 tarihinde imzalanmıştır.
Minamata Sözleşmesi, cıva kullanılan, salınan ya da yayılan ürünler, prosesler ve endüstriler ve bunların cıva içeren atıkları için bazı kontrol ve azaltım tedbirleri içermektedir. Sözleşme kapsamında, ülkelerin 2020 yılına kadar bazı cıva içeren ürünlerin üretim, ithalat ve ihracatını yasaklamaları ve bunlara ilişkin atıklarını etkin bir şekilde bertaraf etmeleri, kullanılan cıva miktarını ve salımlarını azaltmaya yönelik stratejiler oluşturmaları ve büyük endüstriyel tesislerden kaynaklanan emisyonları ve salımları azaltmak için belirli zamanlar dahilinde yeni açılacak tesislerde Mevcut En İyi Teknolojileri kullanmaları ve mevcut tesisler için ise belirli bir plan çerçevesinde emisyonlarını azaltmaları zorunlu hale getirilecektir.
15 Şubat 2022 tarihinde "Cıvaya İlişkin Minamata Sözleşmesinin Beyan İle Birlikte Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun" TBMM Genel Kurulunda kabul edilerek Türkiye Cumhuriyeti Devleti söz konusu sözleşmeye taraf olma sürecine ilişkin Meclis onayı tamamlanmış olup 24 Şubat 2022 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması (Barselona) Sözleşmesi
BM Çevre Programı’nın (UNEP) 1974 yılında kurduğu “Bölgesel Denizler Programı” ile Akdeniz'in korunması öncelikli hedefler arasına dâhil edilmesi kararı alınarak Akdeniz’e kıyıdaş ülkeler ve AB’nin katılımı ile Akdeniz Eylem Planı 1975 yılında oluşturulmuştur. Bu kapsamda, Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi” (Barselona Sözleşmesi) 1976 yılında Barselona'da kabul edilmiş olup, 1978 yılında yürürlüğe girmiştir.
BM Çevre ve Kalkınma Zirvesinde (1992) alınan kararlardan sonra ise, Barselona Sözleşmesi çerçevesi deniz çevresinin yanı sıra, kıyı alanlarını da kapsayacak biçimde genişletilerek, sürdürülebilir kalkınma hedefi, halkın katılımı, çevresel etki değerlendirmesi gibi unsurlar ilave edilerek, yenilenen Sözleşme’nin adı “Akdeniz’in Deniz Ortamı ve Kıyı Bölgesinin Korunması Sözleşmesi” olarak değiştirilmiş olup, 2004 yılında yürürlüğe girmiştir. Ülkemiz 2002 yılında sözleşmeyi onaylamıştır. Sözleşmeye 21 ülke ve AB taraf olmuştur.
Barselona Sözleşmesinin amacı;
• Deniz kirliliğinin önlenmesi ve değerlendirilmesi
• Deniz ve kıyı doğal kaynaklarının sürdürülebilirliğinin sağlanması,
• Çevrenin sosyo ekonomik kalkınma ile entegrasyonunun sağlanması,
• Kara veya deniz kökenli kirliliğin mümkün olduğu ölçülerde engellenmesi, kirliliğin azaltımı ve önlenmesi yoluyla deniz ve kıyı çevresinin korunması,
• Doğal ve kültürel mirasın korunması ve
• Akdeniz Kıyı Ülkeleri arasındaki dayanışmanın sağlanmasıdır.
Sözleşme kapsamında 7 adet protokol bulunmaktadır. Ülkemiz bu protokollerden 5’ine taraftır.
1. Akdeniz’de Gemilerden ve Uçaklardan Boşaltma veya Denizde Yakmadan Kaynaklanan Kirliliğin Önlenmesi ve Ortadan Kaldırılması Protokolü,
2. Akdeniz’de Tehlikeli Atıkların Sınırötesi Hareketleri ve Bertarafından Kaynaklanan Kirliliğin Önlenmesi Protokolü (BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne ilişkin Türkiye’nin görüşlerini yansıtan bir bildirim yapılarak taraf olunmuştur);
3. Akdeniz'in Kara Kökenli Kaynaklardan ve Faaliyetlerinden Dolayı Kirlenmeye Karşı Korunması Protokolü
4. Olağanüstü Hallerde Akdeniz’in Petrol ve Diğer Zararlı Maddelerle Kirlenmesinde Yapılacak Mücadele ve İşbirliğine Ait Protokol
5. Akdeniz'de Özel Koruma Alanları ve Biyolojik Çeşitliliğe İlişkin Protokol
6. Akdeniz'de Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetimi Protokolü (Taraf değiliz)
7. Akdeniz’de Kıta Sahanlığı ve Deniz Dibinin Keşfi ve İşletilmesinden Kaynaklanan Kirliliğin Önlenmesi Protokolü (Taraf değiliz)
Türkiye Sözleşmenin 2021 yılı Aralık ayında Antalya’da gerçekleştirilen 22. Taraflar Konferansı’na ev sahipliği yapmıştır.
Karadeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması (Bükreş) Sözleşmesi
Karadeniz’de karadan, gemilerden ve atmosferden kaynaklanan kirliliğin önlenmesi amacıyla, 21 Nisan 1992 tarihinde Karadeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması (Bükreş) Sözleşmesi, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu Karadeniz’e kıyısı olan altı ülkenin temsilcileri (Bulgaristan, Gürcistan, Romanya, Rusya, Ukrayna ve Türkiye) tarafından imzalanmıştır. Sözleşme, taraf ülkelerin üst düzey temsilcilerinin (komisyoner) yer aldığı, icra organı niteliğinde Karadeniz Komisyonu tarafından yürütülmekte olup, ülkeler arasındaki koordinasyon İstanbul’da bulunan Karadeniz Daimi Sekretaryası tarafından yapılmaktadır. Türkiye, Karadeniz Komisyonu’na ve Daimi Sekretaryaya ev sahipliği yapmaktadır. Daimi Sekretaryanın en üst düzey yöneticisi olan icra direktörlüğü görevini Türkiye’den seçilmiş olan bir temsilci yürütmektedir.
Anılan Sözleşmeyi takiben 30-31 Ekim 1996 tarihinde, İstanbul’da düzenlenen Bakanlar Konferansı’nda “Karadeniz’in Rehabilitasyonu ve Korunması için Stratejik Eylem Planı (BSSAP)” kabul edilmiştir. Bu kabul ile birlikte, ülkelerin BSSAP programı kapsamında belirtilen faaliyetleri yerine getirme zorunluluğu getirilmiştir. Karadeniz Stratejik Eylem Planı Karadeniz’in iyileştirilmesini ve korunmasını amaçlayan son derece önemli bir plan olup, Karadeniz’e kıyısı olan 6 ülke tarafından, 30-31 Ekim 1996 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirilen Karadeniz Ülkeleri Çevre Bakanları Konferansı’nda kabul edilmiştir. Böyle bir plana Karadeniz’e kıyısı olan altı ülkenin imza attığı tarih olan 31 Ekim Uluslararası Karadeniz Günü olarak kabul edilmiştir.
Danışma grupları:
Karadeniz Komisyonu’na Bükreş Sözleşmesi’nin ve Stratejik Eylem Planı’nın etkin bir şekilde uygulanması için gerekli bilgi ve verileri sağlamak, tavsiyelerde bulunmak amacıyla faaliyet göstermektedir.
1. Kara Kökenli Kirleticilerin Kontrolü Danışma Grubu (LBS)
2. Denizciliğin Çevresel Güvenlik Yönleri Danışma Grubu(ESAS)
3. Kirliliğin İzlenmesi ve Değerlendirilmesi Danışma Grubu(PMA)
4. Entegre Kıyı Alanları Yönetimi Danışma Grubu (ICZM),
5. Biyolojik Çeşitliliğin Korunması Danışma Grubu (CBD),
6. Balıkçılık ve Diğer Deniz Canlıları Danışma Grubu(FOMLR)
Faaliyet merkezleri:
İlgili Danışma Grubunun çalışmalarını koordine etmek, raporlamaları derlemek için tesis edilen merkezlerdir. Her bir faaliyet merkezi bir Danışma Grubuna iliştirilmiştir.
1. Kara Kökenli Kirleticilerin Kontrolü Faaliyet Merkezi’nin çalışmaları Türkiye,
2. Denizciliğin Çevresel Güvenlik Yönleri Faaliyet Merkezi’nin çalışmaları Bulgaristan,
3. Kirliliğin İzlenmesi ve Değerlendirilmesi Faaliyet Merkezi’nin çalışmaları Ukrayna,
4. Entegre Kıyı Alanları Yönetimi Faaliyet Merkezi’nin çalışmaları Rusya Federasyonu,
5. Biyolojik Çeşitliliğin Korunması Faaliyet Merkezi’nin çalışmaları Gürcistan,
6. Balıkçılık ve Diğer Deniz Canlıları Faaliyet Merkezi’nin çalışmaları Romanya tarafından koordine edilmektedir.